HORIZON-MSCA-2023-CITIZENS-01-01 Type of Action: HORIZON-CSA (HORIZON Coordination and Support Actions)
Researchers' Night for Citizens & Researchers' Meeting for Science and Art Centers Vatandaşlar için Araştırmacılar Gecesi & Bilim Sanat Merkezleri için Araştırmacılar Buluşması
12.12.2024 – 12.12.2024 KANSU BÜYÜKAFŞAR
Mode of Action of Antihypertensive Drugs and Herbal Medicines
Yüksek tansiyona etki eden ilaç ve bitkisel maddelerin etki mekanizmaları
MERSİN ÜNİVERSİTESİ 27.09.2019 – 23.03.2020 KANSU BÜYÜKAFŞAR, Yurtdaş Soner
Küçük Hücre Dışı Akciğer Kanser Hücre Hattı ve Fare Embriyonik Fibroblast Hücre Hattı Üzerinde Yeni Sentezlenen Paladyum Konjuge Schiff Baz Metal Komplekslerinin Antikanser Etkisinin İncelenmesi
Akciğer kanseri morbiditesi ve mortalitesi yüksek malign bir hastalıktır. Akciğer kanseri sigara kullanımı, kronik hastalıklar, çevresel ve genetik risk faktörlerine bağlı olarak meydana gelebilmektedir. Akciğer kanserli hastalarda, hiperkalsemi, pulmoner emboli, göğüs ağrısı, plevral efüzyon ve/veya perikardiyal efüzyon gelişebilmektedir. Küçük hücre dışı akciğer kanseri (KHDAK), akciğer kanserli vakaların %85’ni oluşturur ve bu hastaların çoğunda onkojen mutasyonu bulunur. Küçük hücre dışı akciğer kanser gelişiminde epidermal büyüme faktörü reseptörü ile RAS mutasyonları rol alır ve mitojenle aktive edilen protein kinaz (MAPK)/ekstraselüler sinyal düzenleyici kinaz (ERK), Bcl-2 ilişkili X proteini (Bax)/B hücreli lenfoma geni-2 (Bcl-2) sinyal yolakları önemli yere sahiptir. PI3K/AKT/Rapamisin memeli hedefi (mTOR) sinyal yolu, kanser hücresinin proliferasyonu ile bağlantılıdır. Bu yolaklar ile hücre büyümesinin düzenlenmesi, hücre proliferasyonu, hücre siklusunun ilerlemesi ve sağkalımı kontrol edilebilmektedir. Normal hücrelerde hücre siklusu Gap 2 (G2)/Mitoz (M) fazı geçişinde, sentez (S) fazına girmeden, Gap 1 (G1) fazında ve M kontrol noktasında siklinler ve siklin bağımlı kinaz inhibitörleriyle denetlenir. Ancak kanserli hücrede normal hücrelerden farklı olarak hücre döngüsü bozuktur, kusurlu DNA'ya sahiptir ve kontrolsüz bir proliferasyon vardır. Bu durum kanserli hücrelerin aşırı çoğalmasına ve metastaz yapmasına sebebiyet verebilmektedir. Diğer taraftan akciğer kanser hücrelerinde B hücreli lenfoma geni-2 (Bcl-2) ise sitokrom-c ve apoptoz indükleyici faktörlerin salınımını bloke ederek apoptozu inhibe etmektedir. Ayrıca proapoptotik Bcl-2 ilişkili X proteini (Bax), sitokrom-c ve apoptoz indükleyici faktör salınımını arttırarak apoptozu indüklemektedir. Dolayısıyla hücre ölümü ve proliferasyon yolakları terapötik ajanların etki mekanizmasında önem arz etmektedir. Küçük hücre dışı akciğer kanseri (KHDAK), erken evrede sıklıkla asemptomatik seyrettiğinden tanı genellikle ileri evrede konulabilmektedir. Bu durum tedavi yanıtını zorlaştırmaktadır. Akciğer kanseri tedavileri arasında kemoterapi, kemoradyoterapi, hedefe yönelik tedavi, antianjiyojenik tedavi, immünoterapi ve kombinasyon tedavisi gibi birçok farklı tedavi yöntemi bulunmaktadır. Akciğer kanser tedavisinde sisplatin, gemsitabin, paklitaksel, dosetaksel ve doksurubisin gibi çeşitli kemoterapötik ajanlar uygulanmaktadır. Ancak kanserin tedavisinde kullanılan ajanların çoklu ilaç direnci, sağlıklı hücrelere zarar vermesi gibi birçok ciddi yan etkisi vardır. Bu ciddi sorunu çözmek için yeni etki mekanizmaları, daha yüksek aktivite ve gelişmiş seçiciliğe sahip yeni ajanlar keşfetmeye acil bir ihtiyaç vardır. Schiff baz ligandı farmakokinetik profili hedef dokudaki seçici birikimi ve fizikokimyasal özellikleri biyouyumlu formülasyonlarda uygulanmasına izin vermektedir. Schiff baz ligandı paladyum, bakır, kobalt, rutenyum, platin ve paladyum gibi metal iyonları ile kompleksler oluşturur. Bu kapsamda çalışmamızda kullanacağımız paladyum konjuge schiff baz ligandı kompleksi öncü moleküller arasında yerini almaktadır. Çeşitli metal komlekslere konjuge schiff baz ligandının hücre siklusu arrestinin uyarılması, apoptozun ve diferansiyasyonun indüksiyonu, proliferasyonun ve anjiyogenezin inhibe edilmesi, kanser hücrelerinin invazyon ve göç etme potansiyelinin inhibisyonu gibi farklı anti-kanser etkinliklerinin olduğu bildirilmiştir. Çeşitli metal kompleksler ile konjuge schiff baz
31.07.2023 – 31.07.2024 BURCU DEMİRBAĞ, KANSU BÜYÜKAFŞAR, ÖZNUR BUCAK, HAKAN ÜNVER
DİYET KÖKENLİ ÖSTROJENİK MADDELER İLE BUNLARIN ADİPOJENİK ETKİLERİNDE GPER-1 RESEPTÖRÜNÜN OLASI ROLÜ
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından obezite; vücutta sağlığı bozabilecek miktarda yağ birikimi olarak tanımlanmaktadır [1]. Obezite, komplike bir hastalıktır ve önemli psikolojik yönlerinin yanı sıra, neredeyse tüm yaş gruplarını etkilediği bilinmektedir [2]. Obezitenin patogenezini anlamada sürekli ilerlemeye rağmen, tedavi seçenekleri sınırlıdır ve yeni tedavi seçeneklerine ihtiyaç vardır. Tüm dünyada obezite ve eşlik eden diyabet, bozulmuş glukoz toleransı ve insülin direnci ile birlikte hipertansiyon, hiperlipidemi, santral obezite sıklığının epidemik olarak artıyor olması, bir metabolik ve endokrin organ olan yağ dokusuna olan ilgiyi arttırmıştır [3]. Obezite, adipositlerin proliferasyonunu ve diferansiyasyonunu tetikler. Adipogenez, farklılaşmamış bir preadipositin tamamen farklılaşmış bir yağ hücresine dönüşme sürecidir [4]. Lipid birikimi, adipositlere farklılaşan preadipositlerin sürecini yansıtır. Bu süreçler, çeşitli transkripsiyon faktörlerinin ve adipogenez ile ilgili genlerin artışı ile düzenlenir [5]. Adiposit gelişimi ve metabolizmasındaki önemli rolleri nedeniyle fitoöstrojenler, obezite tedavisi için bir alternatif olabilir [6]. Ayrıca literatürde östradiolün, bazı fitoöstrojenlerin (resvaratrol, genistein, epigallokateşin galllat) ve GPER reseptörünün 3T3-L1 hücresinde adipogenezi inhibe etiğine dair çalışmalar mevcut olup ek olarak östradiolün ve fitoöstrojenlerin GPER reseptörüne bağlandığıda gösterilmiştir [16,20,21,22,23]. Ancak ne yazık ki, literatürde östradiolün ve bu fitoöstrojenlerin, 3T3-L1 hücresine etki yolağında GPER reseptörünün rolünün bulunup/bulunmadığına dair bir çalışma bulunmamaktadır. Projenin amacı östradiolün ve bu diyetsel kökenli fitoöstrojenlerin (resvaratrol, genistein, ve egcg) 3T3-L1 hücresine etkisinde GPER reseptörünün katkısının olup/olmadığını incelemek.
15.06.2022 – 15.06.2024 KANSU BÜYÜKAFŞAR
Sıçan Arka Bacak Damar Yatağından Siyatik Sinir Uyarımı ile Salıverilen Nöropeptid Düzeylerinin Ölçümü
İskelet-kaslarının kardiyovasküler-sistemin homeostazına esaslı katkıda bulunabileceği bildirilmiştir. İskelet kaslarının kasılması sonucu oluşan hiperemi, normal memelilerin dokularında görülen en büyük perfüzyon artışlarından birini temsil eder. Örneğin egzersiz, istirahate göre iskelet kası kan akışını 3-4 kat artırabilir [1]. Egzersiz sonrası meydana gelen hiperemi ve vazodilatasyon, egzesiz sonrası hipotansiyon (post-exercise hypotension-PEH) olarak adlandırılan fenomenin bir parçasıdır [2]. PEH, sağlıklı ve hipertansif bireylerde meydana gelen ve akut egzersizden birkaç saat sonra kan basıncında önemli bir düşüşe yol açan yaygın bir fizyolojik tepkidir [3,4]. İnsanlarda PEH’in, yürüme, koşma, bisiklet sürme ve yüzme gibi çeşitli egzersiz türlerinin ardından meydana geldiği belgelenmiştir. Bu fenomenin altında yatan mekanizmalar tam olarak bilinmemektedir. Sempatik ve aferent sinir aktivitesindeki değişiklikler [5, 6, 7, 8], barorefleks mekanizmasının yeniden düzenlenmesi [9], histamin [4], prostaglandinler [10], nitrik oksit (NO) [11], endojen opioid [6] salıverilmesi ve cilt vazodilatasyonu (termoregülayon) [12] PEH’in oluşmasında etkili olabilecek diğer olası mekanizmalardır. Bunlara ek olarak, periferik sinirlerin katkısı da ileri sürülmüştür [13, 14]. Örneğin kedi gastrocnemius kaslarında [13] ve köpek gracilis kaslarında [14] hiperemik yanıtın prokain veya lignokain gibi lokal anestezik ajanlar tarafından azaltıldığı veya ortadan kaldırıldığı gösterilmiştir. Ayrıca sıçanlarda siyatik sinirin doğrudan elektriksel olarak uyarılması, kan basıncında düşmeye neden olmuştur [15, 16]. Bu sinirin stimülasyon öncesi blokajı, depresör yanıtın tamamen ortadan kaldırılmasına neden olur [8]. Bu bulgular PEH’in bir nörojenik kökeninin olduğuna işaret etmektedir. Son zamanlardaki immünohistokimyasal çalışmalar, çoğunlukla sinir terminallerinde bulunan, kalsitonin geni ile ilişkili peptid (CGRP), P maddesi (SP) ve vazoaktif intestinal peptid (VIP) gibi belirli nöropeptitlerin kapsamlı perivasküler lokalizasyonunu göstermiştir [17]. Bu peptitlerin güçlü vazodilatör olduğu da bilinmektedir [18]. Ayrıca duyusal C-liflerin periferal sinir uyarımının CGRP ve SP'nin salınmasına yol açtığı ve böylece lokal vazodilatasyona ve artmış kan akışına yol açtığı da gösterilmiştir [19, 20]. Bu nöropeptitlerin salınımına yol açan durumların çoğunun egzersiz sırasında da mevcut olduğunu göz önünde bulundurursak (Isı, pH değişikliği, stres vs.), egzersiz sonrası hipotansiyon fenomenine ve oluşan vazodilatasyona bu nöropeptitlerin rolü olası görünmektedir. Ancak ne yazık ki, literatürde bu nöropeptitlerin düzeylerini doğrudan egzersiz sonrası değerlendiren bir çalışma bulunmamaktadır ve olan eski bazı çalışmalarda da izole bir sistemde doğrudan değerlendirilmemiştir. Mersin-Üniversitesi-BAP birimince desteklenen diğer projelerimizde (2018-2-AP3-2938 ve 2019-3-TP2-3831) siyatik sinir stimülasyonu yapıldığında tekrarlayan belirgin vazodilatasyonlar ve perfüzyon basıncının düşmesine aracılık eden olası birkaç yolak ortaya konulmaya çalışılmıştır, ancak perfüzyon effluentinden salıverilen madde miktarı ölçümü ilk kez bu projede araştırılacaktır.
25.10.2021 – 25.10.2022 KANSU BÜYÜKAFŞAR
Sıçanlarda Oleik Asit ile Oluşturulan Akciğer Hasarında Kemik İliği Mezenkimal Kök Hücre Kaynaklı Eksozomların Olası Rejeneratif Etkisi
Akut akciğer hasarı ve onun ilerlemiş formu olan Akut Solunum Sıkıntısı Sendromu (ARDS), tedavisi zor ve yüksek mortalite oranına sahip (yaklaşık %60) önemli solunum yolu komplikasyonlarıdır. ARDS’ye yoğun bakım ünitelerinde sıklıkla karşılaşılmasına rağmen oluşan nötrofilik bir alveolit, hyalen membran birikimi ve mikrotrombüs formasyonu gibi patolojik bulguları tedavi eden bir madde veya ilaç geliştirilememiştir. ARDS’yi bu denli tehlikeli yapan bir diğer durum ise başka hastalıkların önce akut akciğer hasarına sebep olması ve ilerleyerek ARDS oluşturmasıdır. ARDS'nin yaygın nedenleri olarak travmayı takiben şiddetli pulmoner veya sistemik enfeksiyonlar, ciddi yanıklar, pankreatit, aspirasyon olayları, ilaç reaksiyonları, çoklu kan nakli, inhalasyon yaralanmaları, enfeksiyon ve son yıllarda SARS-COV2 virüsünün akciğerlere tutunmasıyla ortaya çıkan Covid-19 örnek gösterilebilir. Akut solunum sıkıntısı sendromu oluşumunun esas nedeni akciğerlerdeki kılcal damarlardan alveollere sıvı sızmasıdır. Akciğerlerde koruyucu bir zar sıvının hava keselerine girmesini önler. Ancak, ciddi bir yaralanma veya hastalık nedeniyle, hücre zarı hasar görür ve sıvı sızıntısına neden olur. Bu projede, yıllardır hücre ve doku düzeyinde rejenerasyon sağladığı bilinen kemik iliği kökenli mezenkimal kök hücre ve kök hücrelere kaynaklı eksozomların akut akciğer hasarlanmasında olası tedavi edici rolü araştırılacaktır. Eksozomlar yara dokusunda rejenerasyonu desteklediği, küçük miktarlarda etkin sonuç verdiği, neredeyse her hücre tipinden salgılandığı, salgılandığı hücreye göre içeriği değiştiği ve kök hücrelerde yaklaşık 10 kat daha fazla salındığı bilindiği için bu projede kemik iliği kök hücrelerden salınan eksozomların rejeneratif kapasitesi incelenecektir. Bu bağlamda sunulan projede, sıçan kemik iliği kökenli mezenkimal kök hücrelerden elde edilen eksozomların sıçanlarda oleik asitle oluşturulan akciğer hasarında rejeneratif etkisi var mıdır sorusu araştırılacaktır.
25.10.2021 – 25.10.2022 KANSU BÜYÜKAFŞAR
Rho/Rho kinaz yolağının bağlamsal korku koşullanmadaki rolü
Rho proteinleri; 20-40 kDA' lık monomerik yapıda olan küçük G proteinleridir. GTP bağlayıcı olan bu proteinler, hücre içi sinyalleri düzenler. Rho proteinleri, alt efektörü olan Rho-kinaz ile etkileşerek; hücre şekli, hücre iskeleti, agregasyonu, adzeyonu gibi birçok hücresel fonksiyonu düzenler. Rho proteinlerinin GDP-bağlı inaktif ve GTP-bağlı aktif olmak üzere birbirine dönüşebilen iki formu vardır. Rho' nun aktivitesi siklik olarak proteinlerce düzenlenir. Santral sinir sisteminde nöronlar arasında iletişim sinapslar aracılığıyla olmaktadır. Sinaptik ağların kurulmasında en önemli faktörlerden biri aktin hücre iskeletidir ve aktin hücre iskeletinin temel düzenleyicilerinde biri Rho/Rho kinaz sinyal yolağıdır. Rho/Rho kinaz yolağı hücre iskeletinin oluşması ve adezyonu gibi birçok hücresel olaya aracılık etmektedir ve santral sinir sisteminde de birçok etkisi olduğu gösterilmiştir. Rho/Rho kinaz yolağının anormal aktivitesi depresyon, epilepsi, Alzheimer hastalığı, Parkinson hastalığı, Otizm gibi santral sinir sistemi patolojileri ile ilişkilendirilmiştir. Nörodejeneratif hastalıkların patogenezine bakıldığında genellikle artmış protein birikimi, inflamasyon, otofaji, apoptoz, nöron kaybı gibi durumlarla karakterizedir. Bu durumlarda Rho kinaz yolağında aktivite artışı olmakta ve enzim aktivitesi aynı zamanda Rho protein aktivitesini arttırmaktadır. Ayrıca yapılan çeşitli çalışmalarda Rho kinaz yolak inhibisyonunun antiepileptik, antinosiseptif ve antidepresan etkileri olduğu gösterilmiştir. Bağlamsal korku koşullanma, hipokampüs bağımlı bir öğrenme bellek testidir. Ayrıca korku koşullanma modelleri post travmatik stres bozukluğu modeli olarak da değerlendirilmektedir. Bizde çalışmamızda Rho kinaz inhibitörü Y-27632' nin bağlamsal korku koşullanmada edinim, konsolidasyon, geri çağırma, sönme ve rekonsolidasyon süreçlerindeki akut etkisini incelemeyi amaçladık.
21.12.2020 – 24.08.2022 RUHAN DENİZ TOPUZ, KANSU BÜYÜKAFŞAR
Sıçan arka bacak damar yatağı perfizyon basıncının kontrolüne Rho/Rho-Kinaz YolağınınKatkısı
Çok çeşitli sinyal yolaklar hipertansiyonun patofizyolojisine karışırken, artmış vasküler rezistansa aracılıkeden genel bir moleküler mekanizma henüz tanımlanamamıştır. Kalsiyum duyarlığında rol oynadığı bilinen Rho/ROCK yolağının damar düz kasın tonusunun düzenlenmesine esaslı katkı yaptığı pek çok çalışmayla gösterilmiştir. Bu yolak, neredeyse tüm düz kaslı yapıların kasılmasına aracılık eder ve bu yolağın inhibisyonu vazodilatasyon, düz kaslı yapılarda spazmolitik etki, penis ereksiyonu ve vas deferenste miyojenik ve elektriksel aktivitenin süpresyonu ile sonuçlanır. ROCK inhibitörlerinin mezenterik arter damar yatağı perfüzyon basıncını düşürdüğünü ve mezenterik damarların ROCK enzimini eksprese ettiğini daha önce gösterdik. Ancak Rho-kinaz enzim inhibitörlerinin çizgili kas damar yatağı perfüzyon basıncı üzerine etkisi henüz araştırılmamıştır. Dahası, elektriksel uyarı ile kas kasılması gerçekleşirken perfüzyon basıncının nasıl etkilendiği ve ROCK inhibitörlerin etkinliğinin ne ölçüde değiştiği halen test edilmemiştir. Dolayısıyla bu projedeki amaçlarımız: 1. Öncelikle sıçan arka bacak perfüzyon basıncı üzerine ROCK enzim inhibitörleri, Y-27632 ve fasudilin farmakolojik etkinliğini incelemek. ROCK inhibitörlerinin bu damar yatağı perfüzyon basıncı üzerine etkinliği henüz test edilmiş değildir. 2. Sıçan arka bacak çizgili kaslarında (quadriceps ve gastrocnemius kaslarında) ve arterlerinde (femoral, popliteal ve safen arterlerde) Rho (RhoA) ve ROCK (ROCK-1, ROCK-2) proteinlerin eksprese edilip edilmediğini göstermek 3. Siyatik sinirin ve/veya çizgili kasın uzun süreli düşük frekanslı elektriksel stimülasyonu ile perfüzyon basıncındaki olası değişiklikleri araştırmak 4. Sinir veya kas stimülasyonu ve konkomitant ROCK inhibitörü uygulamasıyla perfüzyon basıncındaki değişiklikleri araştırmak. Böylelikle uyarılan çizgili kasta ROCK inhibitörlerinin farmakolojik etkinliğinin ne şekilde değiştiğini araştırmaktır. Deneylerde izole-perfüze Wistar sıçan arka bacağı kullanılacaktır. Abdominal aorta referans alınarak ve iliak arter kanüle edilirek arka bacak tümüyle perfüze edilecektir. Ölçülecek parametreler, ROCK inhibitörlerinin ve elektriksel uyarının çizgili kas damar yatağı perfüzyon basıncı üzerinde oluşturuduğu değişiklikler ile kas ve damarlardaki Rho ve ROCK ekspresyonları olacaktır
01.06.2018 – 01.12.2021 KANSU BÜYÜKAFŞAR, Esra Yıldız
İzole-Perfüze Sıçan Arka Bacak Damar Yatağında Siyatik Sinir Stimülasyonu ile Oluşturulan Vazodilatasyon Üzerine Nitrik Oksit, Prostaglandinler, Opiyaterjik Sistem ve Kolinerjik Sistemin Katkısı
İskelet kasları, vücut ağırlığımızın yaklaşık %40-45’ini oluşturan en büyük organdır ve post-mitotik çok çekirdekli miyofibrillerden meydana gelir. Denge ve hareketlerimizin kontrolünü sağlar. Rezistans egzersizle hipertrofiye uğrarken, yaşlanma, immobilizasyon ve bir takım kas bozuklukları sonucu atrofiye uğrar (Young et al., 1983; Farthing et al., 2009). İskelet kaslarının kardiyovasküler sistemin homeostazına katkıda bulunabileceği bildirilmiştir. Örneğin, egzersiz sonrası kan basıncında belirgin bir düşme görülür (egzersiz-sonrası-hipotansiyon). Bu fenomenin oluşmasında, egzersiz sonrası kardiyak out-puttaki değişmeler, vasküler direnç düşmesi ve kan volumündeki azalmanın etkili olabileceği bildirilmiştir (MacDonald, 2002, Cléroux et al., 1992). Ayrıca, cilt vazodilatasyonu (Franklin et al., 1993) ile sempatik ve afferent sinir aktivitesindeki değişiklikler (Collins and DiCarlo,1993; Hoffmann et al., 1990a; Hoffmann and Thorén, 1988) de aracılık edebilir. Diğer taraftan, iskelet kaslarının elektrikle uyarılması, egzersiz sırasında görülenlere benzer kardiyovasküler değişikliklere neden olur. Örneğin gastrokinemus ve biseps femoris kasının elektriksel stimülasyon sonrası kan basıncında uzun süreli bir düşme meydana gelir; buna serotonerjik ve endojen opioid sistemin katkı yaptığı bildirilmiştir (Hoffmann et al., 1990b). Sonuç olarak, iskelet kasları sadece denge ve hareketlerin oluşması ve kontrolünü sağlamaz aynı zamanda kardiyovasküler sistemin homeostazına da katkı sağlar. Ancak çizgili kas damar yatağının kullanıldığı ve perfüzyon basıncının değerlendirildiği deneysel protokoller literatürde oldukça yetersizdir. Hâlihazırdaki mevcut yayınlar oldukça eskidir ve güncel bilgilere ihtiyaç duyulmaktadır. Gerek metodolojik gerekse fizyolojik bilgiler eksiktir. İskelet kasları kasılırken kendini besleyen kan damarlarının perfüzyon basıncı üzerine etkisi, özellikle kası inerve eden sinirlerin (siyatik sinir gibi) uyarılmasıyla ne şekilde değiştiği henüz araştırılmamıştır. Mersin-Üniversitesi-BAP birimince desteklenen bir projemizin (2018-2-AP3-2938) bir bölümünü yürütürken oldukça ilginç ve şaşırtıcı bir bulgumuz oldu; perfüzyon basıncı ölçülen izole sıçan arka-bacak damar yatağında vazokonstriksiyonu takiben siyatik sinir stimülasyonu yapıldığında tekrarlayan belirgin vazodilatasyonlar gözlemledik (siyatik-sinir stimülasyonu aracılı vazodilatasyon-SSSAV). Sunulan bu tez onerisinde sözkonusu SSSAV-fenomenin endotel tabakası, prostaglandinler ve nitrik oksit ile kolinerik ve opiyaterjik sinirlerle olan ilişkisi araştırılacaktır. Geniş kapsamlı literatür taramamız sonucunda sıçan arka-bacak damar yatağı perfüzyon basıncının değerlendirildiği veya siyatik-sinir stimülasyonu ile perfüzyon basıncının takip edildiği bir deney tasarımına veya bir yayına rastlamadık. Bu bakımdan, hem yöntemsel hem de araştırıldığı konu açısından proje özgün görünmektedir. Yöntem olarak, klasik doku-organ perfüzyon set-up’ı kullanılacaktır. Kafaya darbe ile öldürülmelerini takiben, Wistar sıçanlarının iliak arteri kanüle edilip bacak, kalça ile beraber tamamen gövdeden ayrılacaktır. Kanüle edilen iliak arter 37 oC’de sıcaklığı sabit tutulan ve %95 O2+%5 CO2 gazlandırılan Krebs solüsyonu ile sürekli perfüze edilecektir. Bu sırada açığa çıkan siyatik sinire kanca elektrotlar yerleştirilecektir. Perfüzyon basıncı bir basınç transdüsırı (COMMAT-Türkiye) aracılığıyla kayıt sistemine (BIOPAC-ABD) aktarılacaktır. Perfüzyon basıncı, 2x10-6 M fenile
22.11.2019 – 22.05.2021 KANSU BÜYÜKAFŞAR
Sıçan Arka Bacak Damar Yatağı Perfüzyon Basıncının Kontrolüne Rho/Rho-kinaz Yolağının Katkısı
İnsan çizgili kasları vücudumuzdaki en büyük organdır ve post-mitotik çok çekirdekli miyofibrillerden oluşmaktadır. Hareketlerin oluşmasında ve kontrolünde görev yaparken, aynı zamanda kardiyovasküler sistemin homeostazına da katkıda bulunur. Egzersiz sonrası kan basıncında belirgin bir düşme görülür (egzersiz-sonrası-hipotansiyon). Bu fenomenin oluşmasında, egzersiz sonrası kardiyak outputtaki değişmeler ve vasküler direnç düşmesinin etkili olabileceği bildirilmiştir [1]. Bu her iki parametreye, cilt vazodilatasyonu (termoregülayon) [2], kan volumündeki düşme [1,3], sempatik ve afferent sinir aktivitesindeki değişiklikler [4,5,6] aracılık edebilir. Diğer taraftan çizgili kasların elektrikle uyarılması, egzersiz sırasında görülenlere benzer kardiyovasküler değişikliklere neden olur. Örneğin gastrokinemus ve biseps femoris kasının elektriksel stimülasyon sonrası kan basıncında uzun süreli bir düşme meydana gelir; buna serotonerjik ve endojen opioid sistemin katkı yaptığı bildirilmiştir [6]. Yaşlı sıçanlarda egzersizi taklit etmek amacıyla yapılan intralüminal basınç artışı, iskelet kasını besleyen arterlerin vazokonstriktörlere verilen azalmış yanıtını tersine çevirmektedir, bu faydalı etkiye Rho-kinaz (ROCK) enzimi aracılık eder [7]. Egzersizin aterosklereoza karşı kalp damar sistemini koruyucu etkisi olduğu uzun süredir kabul edilmektedir ve bu koruyucu etki, Rho/ROCK sinyal yolağının inhibisyonu ile benzer etkide olduğu bildirilmiştir [8]. Ayrıca ağır egzersiz sonrasında görülebilen kardiyak hipertrofi, apoptosis, fibrozis ve ilişkili diğer patolojilere RhoA/ROCK yolağının aracılık ettiği ve ROCK inhibitörü fasudil ile önlenebildiği gösterilmiştir [9,10]. RhoA ve ROCK proteinleri iskelet kasında bulunur ve diferansiyasyona ve kasın hipertrofik yanıtlarına ve myoblast füzyonuna aracılık eder [11,12,13,14,15]. Ayrıca çizgili kasın gelişiminde ve bütünlüğünün sürdürülmesinde de kilit role sahiptir. Bunlardan RhoA, miyogenezi stimüle eder ve çizgili kasın farklılaşmasını [12,16,17] ve myoblastların canlılığını sağlar [18]. RhoA, başta ROCK ve sitron kinaz olmak üzere çeşitli alt efektörleri aktive ederek fizyolojik, farmakolojik ve patofizyolojik etkilerini meydana getirir [19]. Diğer taraftan, hipertansiyon, artmış kan basıncı ile karakterize ve pek çok ilişkili komplikasyona neden olan önemli bir kardiyovaküler hastalıktır. Çok çeşitli sinyal yolaklar hipertansiyonun patofizyolojisine karışırken, artmış vasküler rezistansa aracılık eden genel bir moleküler mekanizma henüz tanımlanamamıştır. Kalsiyum duyarlığında rol oynadığı bilinen Rho/ROCK yolağının damar düz kasın tonusunun düzenlenmesine esaslı katkı yaptığı pek çok çalışmayla gösterilmiştir [20,21]. Bu yolak, neredeyse tüm düz kaslı yapıların kasılmasına aracılık eder ve bu yolağın inhibisyonu vazodilatasyon [22,23,24,25], düz kaslı yapılarda spazmolitik etki [26,27,28,29,30], penis ereksiyonu [31,32] ve vas deferenste miyojenik ve elektriksel aktivitenin süpresyonu ile [33] sonuçlanır. ROCK inhibitörlerinin mezenterik arter damar yatağı perfüzyon basıncını düşürdüğünü ve mezenterik damarların ROCK enzimini eksprese ettiğini daha önce gösterdik [21,34]. Ancak Rho-kinaz enzim inhibitörlerinin çizgili kas damar yatağı perfüzyon basıncı üzerine etkisi henüz araştırılmamıştır. Dahası, elektriksel uyarı ile kas kasılması gerçekleşirken perfüzyon basıncının nasıl etkilendiği ve ROCK inhibitörlerin etkinliğinin ne ölçüde değiştiği halen test edilmemiştir. Do
01.06.2018 – 01.06.2020 KANSU BÜYÜKAFŞAR, RUKİYE NALAN TİFTİK
Sıçan Arka Bacak Damar Yatağı Perfüzyon Basıncının Kontrolüne Rho/Rho-kinaz Yolağının Katkısı
Sıçan Arka Bacak Damar Yatağı Perfüzyon Basıncının Kontrolüne Rho/Rho-kinaz Yolağının Katkısı
08.05.2018 – 01.06.2020 KANSU BÜYÜKAFŞAR, RUKİYE NALAN TİFTİK, ESRA YILDIZ
Kolesteatom Hastalarında ROCK1(G/T), ROCK2(A/C) ve Rho A(A/T) Gen Polimorfizmleri ve Ekspresyonlarının Araştırılması
Kolesteatom, keratinizasyon gösteren çok katlı yassı epitelin ortakulakta veya temporal kemiğin diğer pnömatize bölgelerinde anormal çoğalması ile oluşmaktadır. Histolojik olarak benign fakat klinik olarak destrüktif bir oluşumdur. Yapılan birçok çalışmaya rağmen çok katlı yassı epitelin orta kulağa nasıl geldiği ve kontrolsüz çoğalmaya nasıl başladığı tam olarak bilinmemektedir. Çoğalan hücrelerde büyüme ve çoğalma programlanmış hücre ölümü ve kontrollü hücre proliferasyonu ile mümkündür. Kolesteatomda ise bu denge bozulmuştur. Daha önceki yapılan çalışmalarda; kolesteatom epitelinde proliferasyon gösteren hücrelerin dağınık halde bulundukları ve proliferasyon gösterge düzeylerinin kolesteatom epitelinde artmış olduğu gösterildi. Kolesteatomdaki oluşum mekanizması hala tam anlamıyla aydınlatılamamıştır. Gen defekti ya da inflamatuar hücrelerden salınan sitokinlerin patogenezde önemli nedenler olabileceği düşünülmektedir. Böylece biyolojik, biyokimyasal ve genetik defekti tanımlamak kolesteatomun patogenezini anlamak için önemlidir. Rho-kinaz (ROCK) vasküler endotel disfonksiyonuna aracılık eden önemli bir sinyal transdüksiyon mekanizmasıdır. Rho ile etkileşen ve aktive olan, ROCK (Rho-kinaz), düz kas kasılması, hücre büyümesi, adezyonu, migrasyonu, motilitesi, gen ekspresyonu ve apoptozu da içeren farklı hücresel fonksiyonlara aracılık eder. Rho kinaz enzimlerinin çok yönlü hücresel fonksiyonlarda etkili olması, Kolesteatom etiyopatogenezinde etkin rol oynayabileceğini düşündürmektedir. Bu bilgiler ışığında çalışmamızda, ROCK1(G/T), ROCK2(A/C) ve Rho A(A/T) gen polimorfizmleri ve ekspresyon düzeyindeki değişimlerin Kolesteatoma yakalanma riskine olası etkisi araştırılacaktır. Örneklem hacmimiz Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi KBB Anabilim Dalı tarafından Kolesteatom tanısı konulmuş 120 hasta birey ve benzer yaş ve cinsiyet özellikleri temelinde seçilecek 120 kişilik kontrol grubundan oluşacaktır. Deney ve kontrol grubunu oluşturan bireylerden alınacak kan örneklerinden DNA ve mRNA izolasyonu ardından Real-Time PCR ile genotipleme çalışması ve Rho-kinaz genlerin ekspresyon analizi yapılacaktır. Bu çalışma söz konusu gen polimorfizmleri ve ekspresyonunun Kolesteatomun etyolojisindeki yerine dair ilk çalışma olacaktır.
03.07.2017 – 03.07.2019 ETEM AKBAŞ, DUYGU YOLAL ERTURAL, KANSU BÜYÜKAFŞAR, KEMAL GÖRÜR
Absans Epilepsinin Patofizyolojisinde Rho Rho Kinaz Yolağinin Olası Rolü
Absan epilepsisinde Rho ROCK yolağının araştırılması
MERSİN ÜNİVERSİTESİ 01.01.2014 – 19.04.2016
Absans Epilepsinin Patofizyolojisinde Rho/Rho-Kinaz Yolağinin Olası Rolü
1001 - Araştırma
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ 01.01.2014 – 01.01.2016 KANSU BÜYÜKAFŞAR, FİLİZ ONAT, AKİF HAKAN KURT, NİHAN ÇARÇAK YILMAZ
Absans Epilepsinin Patofizyolojisinde Rho/rho-kinaz Yolağinin Olası Rolü
01.01.2013 – 01.01.2015 MELİS YAVUZ, FİLİZ ONAT, KANSU BÜYÜKAFŞAR, NİHAN ÇARÇAK YILMAZ
Nitrik oksidin preadipositlerde 3T3 L1 proliferasyon diferansiyasyon ve aktin hücre iskeleti organizasyonu üzerine etkileri Rho Rho kinaz yolağının olası rolü
Preadipositlerde NO ile Rho kinaz ilişkisi
MERSİN ÜNİVERSİTESİ 01.05.2011 – 01.05.2014
Bir TÜBİTAK Projesi Nasıl Hazırlanır ve Yazılır
Proje hazırlama konusunda eğitim
MERSİN ÜNİVERSİTESİ 22.01.2014 – 24.01.2014
Preadipositlerde 3T3 L1 estrojen ve progesteronun adipositokin salıverilmesi ve diferansiyasyon üzerine etkisi Rho Rho kinaz yolağının olası katkısı
Estrojen ve progesteron ile Rho kinaz ilişkisi
MERSİN ÜNİVERSİTESİ 01.11.2009 – 01.11.2011
Sıçan koroner mikrovasküler endotel hücre kültüründe estradiol ile oluşturulan Rho kinaz enzim up regülasyonun özelliklerinin araştırılması
10.09.2009 – 10.09.2011 KANSU BÜYÜKAFŞAR, RUKİYE NALAN TİFTİK, AKİF HAKAN KURT
Sıçan koroner mikrovasküler endotel hücre kültüründe estradiol ile oluşturulan Rho kinaz Enzim up regülasyonun özelliklerinin araştırılması
Estrojen ile Rho kinaz arasındaki ilişki
MERSİN ÜNİVERSİTESİ 01.05.2009 – 01.05.2010
İnsan Eritrositlerinde Rho Rho-kinaz sinyal ileti Mekanizmasının Fonksiyonel Önemi
11.12.2007 – 11.12.2009 KANSU BÜYÜKAFŞAR, RUKİYE NALAN TİFTİK, OĞUZ KERİM BAŞKURT
Rho Kinaz ve Siklooksijenaz İnhibitörleri ile Siklofosfamid Kombinasyonlarının Çeşitli Tümör Hücre Serilerine Etkilerİ
İnsan lösemi ve nöroblastoma hücre serilerine kombine uygulanan çeşitli maddelerin etkilerini araştırmak
MERSİN ÜNİVERSİTESİ 01.06.2006 – 01.06.2008 NURCAN ARAS, KANSU BÜYÜKAFŞAR, EBRU DERİCİ EKER, AHMET ATA ÖZÇİMEN, ÖZNUR DÜZOVALI
Asetilsalisilik Asid (Aspirin) ve Rho Kinaz İnhibitörü Y-27632 Kombinasyonunun İnsan Nöroblastoma ve Lösemi Hücre Serileri Üzerine Etkilerinin Araştırılması
.
09.01.2006 – 09.01.2008 NURCAN ARAS, RUKİYE NALAN TİFTİK, EBRU DERİCİ EKER, AHMET ATA ÖZÇİMEN
İnsan Safra Kesesi Kontaktil Aktivitesinde Rho/Rho-kinaz Sinyalizasyonunun Olası Rolü
21.12.2005 – 21.12.2006 KANSU BÜYÜKAFŞAR, RUKİYE NALAN TİFTİK, TAMER AKÇA, SÜHA AYDIN
Sıçan koroner mikrovasküler endotel hücre kültürlerinde nitrik oksidin Rho kinaz enzim ekspresyonu üzerine etkisi
NO ile Rho kinaz arasındaki ilişki
MERSİN ÜNİVERSİTESİ 01.03.2004 – 01.09.2005